Home Art | June 2008

Keşif Trabzon
Kendine has mutfağı, tarihi, doğası ve kültürüyle Karadeniz’in gözde şehri Trabzon’a doğru mimar Banu Altay ile keyifli bir yolculuğa çıktık.

Sonbaharın yavaş yavaş kendini hissettirmeye başladığı şu günlerde biz de keşif adresimizi bu mevsimle özdeşleşebilecek bir bölgeye, yeşilin her tonunu bulabileceğimiz ve yağmuru en rahat koklayabileceğimiz Karadeniz’e doğru çevirmeye karar verdik. İlk defa gideceğimiz Trabzon’da bize en iyi rehberlik edecek ismi düşününce aklımıza ilk gelen kişi Ağaoğlu Şirketler Grubu dekorasyon proje müdürü Banu Altay oldu. Geçtiğimiz sayılarımızda sayfalarımıza taşıdığımız Trabzon’daki Ali Ağaoğlu’na ait evin dekorasyonunu yaparken uzun süre buraya gelip giden mimarın bizim için en doğru rehber olacağına karar verdik.

Şu sıralarda Uludağ’da Ağaoğlu My Resort Otel’in renovasyon çalışmalarını yapan Banu Altay ile havaalanında buluşmak üzere randevulaşıyoruz. Yaklaşık bir buçuk saatlik uçuştan sonra Trabzon’a varıp otelimize doğru yola çıkıyoruz. Baştan size önerimiz bu şehre en az üç gününüzü ayırmanız. Çünkü gerek mimari açıdan önem taşıyan gerekse doğasıyla özdeşleşen tarihi mekanların yanında denemekle bitmeyecek kendine has mutfağı ve çarşılarıyla Trabzon adeta gizli bir vaha….Biz kısıtlı vaktimize sığdırabileceğimiz adresleri programlarken bir dahaki sefere gezilecek yerlerin listesini yapmayı da ihmal etmiyoruz. Otelimizden çıktıktan sonra Trabzon’daki ilk rotamız şehir merkezine oldukça yakın olan Atatürk Köşkü. Soğuksu semtinde bulunan, 1890 yılında inşa edilen ve dönemin Avrupa mimarisinin özelliklerini taşıyan köşk, özel bir mülkken Atatürk tarafından çok beğenilince kendisine Trabzonlular tarafından armağan edilmiş ve daha sonra da Atatürk müzesi olarak düzenlenmiş.

İstanbul’dan kaçan ve Trabzon’da 1204 yılında yeni bir devlet kuran Komnenos ailesinden Kral I. Manuel (1238-1263) tarafından 1250-1260 yılları arasında bir manastır kilisesi olarak yaptırılan Ayasofya Müzesi, Trabzon’un Yenimahalle semtinde bulunuyor.

Tarihi ve mimari açıdan önem taşıyan ve mutlaka görülmesi gereken Atatürk Köşkü’nü gezdikten sonra biraz alışveriş yapmak için Bakırcılar Çarşısı’na yöneliyoruz. Eski dönemlerde sadece mutfak eşyası üzerine olan bakır imalatı, şimdilerde yerini her türlü dekoratif eşya imalatına bırakmış. Çarşıya geldiğinizde birçok farklı dükkânda zevkinize uygun bakır eşyalar bulabilirsiniz. Eğer tüm mağazaları görmek, hatta atölye gezmek istiyorsanız size önerimiz buraya pazar günü dışında bir gününüzü ayırmanız olacak. Bakırcılar Çarşısı’nı gezdikten sonra Çarşıbaşı’na doğru yola çıkıyoruz. Hedefimiz, Trabzon Çarşıbaşı’na özel bir dokuma olan “keşanların dokunduğu atölyeler. Otobana çıktıktan sonra Karadeniz’i sağınıza alıp yavaş yavaş yeşilliklerin arttığı yolda kısa bir yolculuk yaptıktan sonra Çarşıbaşı’na geleceksiniz. Masa örtüleri, keşanlar, heybeler, çoraplar ve daha birçok el dokuması eşyayı bura- da bulabilir ve dokuma tezgâhlarını görebilir siniz. Biz Keşan’ım adlı dükkana girip biraz alışveriş yaptık ve dükkânın sahibi Ayşe Teyze’den keşanlarla ilgili biraz da bilgi aldık. Eğer vaktiniz olursa denize karşı Ayse Teyze’nin bir çayını içip, el emeği eşyaların hikayesini dinlemenizi öneririz. Kendimize birer keşan aldıktan sonra aynı yoldan geri dönerken Banu Altay bize Akçaabat’ta mola verip yemek yemeyi öneriyor. Rotamız deniz kenarındaki Nihat Usta… Yeme- den dönmemeniz gereken Akçaabat Köftesi için en doğru adreslerden olan Nihat Usta’da en güzel köfteyi ve en taze balığı bulmanız mümkün.

Mayası, sayesinde uzun süre dayanabilen Trabzon ekmeği yaylalara çıkan yöre halkının temel besin kaynağı olduğundan çok büyük boyutlarda yapılıyor.

Yemeğimizi yedikten sonra sohbetimize yol- da devam edip Sümela Manastırı’na doğru yöneliyoruz. Yaklaşık bir saatlik yol bizi bekli- yor. Bu sırada listelemekle bitmeyen, denememiz gerekenler üzerine sohbet ederken, Trabzon ekmeği almadan olmaz deyip yol üzerindeki fincanlarda mola veriyoruz. Ekmeğimizi aldıktan sonra, yavaş yavaş yeşilin arttığı tepelerde tek başına duran evlerin bizi karşıladığı Maçka yolunda ilerlemeye başlıyoruz. Trabzon – Sümela arası yaklaşık 54 km. Ama size önerimiz plan yaparken yağabilecek yağmuru ve dağ yolunu da hesaba katmanız. Maçka’ya geldiğinizde manastıra varana kadar sizi masal gibi bir yol karşılayacak.

Biraz dar ve virajlı olan bu yolda, akan derenin serin suyunun ve gittikçe yoğunlaşan çam kokusunun sizi bir süre başka diyarlara alıp götüreceğinin garantisini verebiliriz. Size önerimiz camlarınızı açıp kendinizi bu kokuya teslim etmeniz. Dağ yolunda ilerlerken Milli Park girişine geleceksiniz. Giriş ücreti 8 YTL Bir süre bu yolda devam ettikten sonra arabanızı park etmeniz gerekecek. Karşıda uçurum kenarına konumlanmış manastırın içini de görmek için yaklaşık 15-20 dakikalık bir yol yürümeniz gerekiyor. Biz vazgeçmeyip, ayağınıza rahat bir ayakkabı giymenizi ve hemen yola çıkmanızı öneriyoruz. Çünkü gittik çe yaklaşan bulutlar, derinlerden gelen gök gürültüsü ve ağaçlanın kokusundan mıdır bilinmez, manastıra geldiğimizde ihtişamı bizi alıp götürüyor. Yine de hava kararmadan vakitlice arabanıza dönseniz iyi olur. Manastırdan ayrılmadan şişenizi dağ suyu akan çeşmeden doldurmayı da ihmal etmeyin. Dönüş yolunda, hayalini kurduğumuz bahar yağmuru da bize eşlik etmeye başlıyor. Son durağımız akşam yemeğimizi yiyeceğimiz otantik Yörük Çadırı. Burada Karadeniz’e karşı yöre sel tatları denedikten sonra üzülerek havaalanına doğru yöneliyoruz. Temiz havanın hafif sarhoşluğu ile uçak saatimizi beklerken, biriktirdiğimiz anılan çantamıza koyup Trabzon’a veda ediyoruz.

Sia Moore home art July 2008 3
Sia Moore home art July 2008 4
Sia Moore home art July 2008 5
Sia Moore home art July 2008 6
Sia Moore home art July 2008 7